Sunday, May 22, 2016

Dönen Kızın Eteği

Başlıyorum başlıyorum bir türlü devamı gelmiyor. Cümlecikler yarıda kesiliyor, sözcükler havada uçuşuyor, lunaparktaki çarpışan arabalar gibi kafa göz giriyorlar birbirlerine.
İlham periciğim nereye gittin arkadaşım? Hadi gel. Serbest çağrıştıran beynim uluslararası İzmir Fuarının baş organizatörü gibi, Allah seni inandırsın. Ne alaka dedin biliyorum. İşte aktarıyorum; küçüklüğümde sıklıkla duyduğum bir cümleydi bu. Belki de bir şehir efsanesiydi...
Dilek olay ya da dile kolay bu yıl 85.si düzenlenecek olan IEF Uluslararası İzmir Fuarı ben küçükken de vardı. İnternetin icadı uzun uzun yıllar sonra gerçekleşek, o kadar eski bu bahsettiğim zamanlar yani.  Bildiğin ben diyeyim cilalı taş, sen de papaz eriği devri. Ve hatta madem düştük mesaj verme derdine, pekiştirme de yapalım; Süphaneke kutularını falan düşünecek insan beyninin ana rahmine düşmesi için gerekli iklim ve coğrafya koşullarının oluşması bahis mevzusu bile olmamışken daha...
İşte tüketim toplumu olarak henüz emekleyen bebek formatında takıldığımız o yıllarda bu fuar, bir hayli büyük önem arz ederdi. Sadece İzmir sakinleri değil, çok uzak illerden akrabalar bile gelirdi fuarı gezmeye.
Ve hatta bu akrabalar, İzmir güneşi ve sıcağından bir haber oldukları ya da senede birkaç gün geçirdikleri bu sevimli kente dair olumsuz hatıraları beyinleri tarafından her yıl çöp kutusuna atıldığı için istisnasız her fuar ziyaretlerinde istakoz gibi kızarmak deyiminin tastamam hakkını verirler, ama son nefesine kadar vatanını koruyan yurtseverler misalı davul gibi su toplamış sırtlarına rağmen ertesi gün de fuarın yolunu tutarlardı. Ama bir gün öncesinde İran pavyonunu ve futbol sahası büyüklüğündeki el dokuması İran halılarını görmeye zamanları kalmamıştı. Hem ne yapsınlar, güneş kremleri en fazla 8 bilemedin 10 faktörlüydü o zamanlar.
Evet dikkatli okuyucu, farkettiğini farkettim; o yıllar pavyon denince aklıma İzmir'in fuarında stant açan ülkeler gelirdi. Ne alaka içkili, sazlı, sözlü, bol flörtlü mekanlar.
Ve pavyonların en en hası; Rus Pavyonu; kozmonotu ve uzay gemisiyle tam techizatlı her yıl uğrak yerler listemizde ilk sırada yer alırdı.
Bir de lunaparktaki dönen kızın eteği, bir de küllahta dondurması, bir de uçan balonuydu fuarın olmazsa olmazı.

İşte hemen hemen her yazımda olduğu gibi bir kez daha çıktım yola, nasıl olsa "beyin bedava", bir çember çizdim, başladığım noktaya ilk paragrafa geri geldim. Unutmadım arkadaşım, ne demiştik sahi? Cümle şuydu bak; "Serbest çağrıştıran beynim uluslararası İzmir Fuarı'nın baş organizatörü gibi, Allah seni inandırsın."


İşte papaz eriği yılları Neriman Yengem sağımda, ertesi akşam Münire Teyzem solumda, 18 kez tavaf ettiğim ziyadesiyle kaotik fuarı terkederken, yorgunluktan ölmek üzere olurduk hep. Başımızda devasa bir zonklama ve beynimiz papaz eriği hoşafı kıvamında belediye otobüsüyle evimize dönerken annem istisnasız şunu derdi "Ayaklarım kopuyor, başım çatlayacak gibi ağrıyor, elektrik yerin altından geçiyor ya fuarda, oymuş bu ağrının sebebi". Yaptığımız onca aktivite elektrik akımı nedeniyle müfredat dışına itilirdi.


Yıl 2016, millet Mars'ta üçlü saltolar atarken bizim kafalar dönmüş imam eriği hoşafına.
Bizim buralar ise değil fuar, merkezi trafo "bu aralar".
Memleketten umudu kestim de kendimden hala umudum var.


Allah büyüktür, beni duyan gören nüfuzlu biri olur belki.
Belki de öldükten sonra anlaşılacak değerim Dostoyevski misali. Şaka şaka.


İmam efendi: Ey ahali nasıl bilirdiniz The Queen Ezguita Padme'yi?
Etraf, eşraf: İyiydi, hayalciydi, kafası kendilikliğinden güzeldi gerçi ama komikti.
İmam efendi:Komik miydi?
Etraf, eşraf: Komikti.


Töbe Töbe.