Monday, November 22, 2021

Mutsuz Ev Kadınları


Mutsuz ev kadınlarından korkun! Onlar ki hayatlarındaki boşluğun, iç sıkıntısının, zamanında yapamadıklarının, halihazırda sahip olamadıklarının acısını sizden çıkarmaya çalışacaklardır. Tabi ki hepsi için söylemiyorum. Ama ‘cennet vatanımız’dakilerin çoğu bu şekil.


İd ses: Falancanın kızı pek ince, pek zarif, lüle lüle saçları da. Ya benimki; daha bu yaşta bildiğin bir yarım dünya, kafasında da iki tutam saç; pırasa sapı. Ben şimdi o lüle saçlara dolamaz mıyım parmaklarımı…


Bir diğer id ses: Onun arabası var xaudi benz, bastı mı gaza gider mi gider tez. Ya bizim ki; neden tam tersi? 


Diğer bir id ses: Sadece arabası olsa gene iyi. Kadında bir koca var borsada günde şu kadar öro kazanıyor. Bendeki koca da yıllardır bankada başkalarının paralarını sayıyor…


‘Vatan toprağının her karışında’ bu zihniyette, ilkel beyniyle, diğer bir tabirle idiyle hareket eden bir hayli hemcinsim mevcut. Bunların da çoğunluğu ev kadını. 

Latince adı Home Hasetnus olan bu türlerin yaşam alanları arasında altın günleri, sabah kuşağı programları, sabah kahveleri, ikindi çayları, yoga ve pilates kursları, resim ve ahşap boyama atölyeleri, kişisel gelişim seminerleri, estetik ve güzellik merkezleri, kuaför salonları gibi mekanlar ve etkinlikler yer almaktadır.

Home Hasetnus’ların en ilkelleri ise haset ettiği kişiye (ki bu büyük oranda diğer bir hemcinsidir) hiç umulmadık bir anda sudan sebeplerle tırnaklarını pençe ya da vantuz olarak kullanmak suretiyle saldırır. O esnada herşeyden habersiz ağustos böceği misali laylaylay loyloyloy takılan haset edilen kişi de ne olduğunu anlamadan kıskıvrak yakalanır.

İşte Home Hasetnus’ların bu ani saldırılarına hazırlıksız yakalanmamak için görülme riski olan yerlere HH tabelası asalım. Ve de en önemlisi bir HH ile karşılaştığımızda korkup kaçalım. Kaçamıyorsak eğer ölü taklidi yapalım.


İç ses: Alınan varsa alınsın. Neticede bu satırların yazarı da bir süredir ev kadını. Ya da yarası olan gocunur. Ne yani onu da ben mi düşüncem?

Bir de not: Seni gidi alıngan okuyucu, itiraz ettiğini duydum. Tabi ki toplumumuzda ilkel beyniyle hareket eden bi sürü erkek ya da çalışan kadın mevcut. Biz bu yazımızda araştırmacı gözlemimizi toplumun bir alt kümesi; mutsuz ev kadınlarımızın haset olanlarıyla sınırlı tuttuk.

 

Monday, November 15, 2021

1 Yeni Mesajınız Var !


Arkadaşlar bana gökten vahiy geldi. Hz. Muhammed’e “Oku” buyrulmuştu, bana da “Yaz" buyruldu. Nasıl mı oldu? Hemen anlatıyorum sütlü irmiklerim.

Şimdi bildiğiniz gibi ben tıp literatürüne Ezgi Tintos Sendromu olarak geçen dünyanın en abuzittin zihin karmaşıklığı vakalarından biriyim. Hatta bundan otuz küsur yıl kadar önce çıkan Karısını Şapka Sanan Adam* adlı absürd ama gerçek vakaların anlatıldığı kitaba yetişebilseydim eğer bodoslamadan girerdim. O derece iddialıyım yani. Shanghai’ın en işlek caddesine benzeyen bu vızır vızır zihni bir nebze de olsa susturmak için uzunca bir süredir o meditasyondan kalkıp bu beslenmeye oturup 21 günlük olumlamaları 44 tur yapıp modernden alternatife, tamamlayıcıdan bütünleyiciye tıbbın her dalında sekiyorum. İlla ki baş koyduğum bu yolda ilerleme kaydediyorum, zihnimi zaptedebilmeyi bir miktar da olsa başarabiliyorum.

Ama an geliyor zihnim susmak bir yana aksi yaşlılar gibi vırvır dırdır ediyor. İşte böylesi anlarda bazen “Eyvahlar olsun aklım başımdan çıkıp gidiyor mu ne!?” gibi bir telaşa kapılıyorum. Daha doğrusu kapılıyordum. Ta ki yıllar sonra geçenlerdeki İstanbul ziyaretimizde bir gün Burgazada’ya gidene kadar.

Bilenler bilir, bu güpgüzel adada Sait Faik’in yaşadığını. Bendeniz İstanbul’da otururken adaya birkaç kez gitmiş ve müze haline getirilen bu usta yazarın evini de gezmiştim. Bu son gidişimizde anne, çocuk, teyze, abla “masülale”, adayı turlayıp dönüşte vapur gişelerinin yanındaki banklara oturduk. Derken gözüme arkamızda duran hediyelik eşya tezgahı ilişti. Gidip baktım, tezgahta bir sürü magnet vardı. İşte bir süredir kulaklarımı tıkadığım, gözlerimi kapadığım evrenin mesajı, o esnada magnet yazısı olarak kıskıvrak beni yakaladı: 

“YAZMASAM DELİ OLACAKTIM”.

Yanında Sait Faik’in fotoğrafı...

Artık daha fazla kaçamazdım; uzun zamandır ısrarla havaya savurduğum sözcükleri yakaladım bir bir ve kağıda iliştirmeye başladım.

Ya dostlar böyleyken böyle. Artistlik olsun, bir de şöyle söyleyelim; duyduk duymadık demeyin Ezgi Tintos kortlara geri döndü!


*Karısını Şapka Sanan Adam nörolojist Oliver Sacks’ın bazı danışanlarının vaka öykülerini anlattığı 1985 basımı yaşantı kitabıdır.