Allah anksiyeteyi yaratarak zaten dünya gözüyle insanlara cehennemi göstermiş. Hem de en kötüsü zabaniler zorla, ite kaka, döve tekmeleye sokmuyorlarmış biçareyi cehennemden içeri. Her daim açık duran, hiçbir görevlinin gözetlemediği kapıdan dışarıda güneşin altında, ağaçların gölgesindeki yemyeşil çimenlere sırt üstü uzanıp tatlı tatlı rüyalara dalmak varken kamburun o biçim çıkmış, dudakların Newton yasalarına uyarak sarkmış, günlerdir yıkamadığın, taramadığın saçlar, sakallar birbirine karışmış, elinde sıkmaktan lime lime olmuş kağıt peçeteyle ve tastamam özgür iradenle geçiyormuşsun anksiyete gezegenine, nam-ı diğer dünya gözüyle cehenneme.
Birine küfür edeceksen, "Allah seni anksiyete içinde bıraksın e mi?" de. Anksiyete sözcüğünü telaffuz etmeye dönmüyor mu dilin, o vakit "sebebsiz yere endişelenesin, oh canıma değsin" de diyebilirsin. Yalnız kafiye olsun diye söylediğin şu son "oh canıma değsin" söz öbeği, hafiften bedduaya girdi. Onun yerine şu cümleyi söyleyebilirsin misal "sebepsiz yere endişelenesin, tez vakitte kendine gelesin". İçim elvermedi kimse artık o kişiyi endişe denizinde çaresizce debelenir bırakmaya.
Hem eve ambülans çağırmak o kadar da büyütülcek bişi değilmiş. İnsanı tsünami misali etraflıca sallayan endişe dalgalarıyla boğuşurken numara yaptığını ya da abarttığını ihtimal dahilinde görerek "çabuk kendine gel, yemezler" mesajı vermek üzere "ambülans çağırıyorum bak" cümlesini kurar evdeki birinci dereceden yakının olan zatı muhteremler. Gölgelerinin gücü adına boğuşan kişi hafiften abartıyor ya da yalandan yere inliyorsa bu cümleyi maksimum 3. duyuşunda içinden "harbiden çağıracaklar, etrafı velveleye veriyorlar, kötüyüz dediysek o kadar da değil" sözlerini sarfederek kaportayı toparlar.
Ama bu sefer beni vuran endişe tsünamisinin şiddeti Kandilli rasatanesinden alınan bilgiye göre 7.9 idi. Hal böyle olunca ambülans daha çağırmadan geldi.
Ambülansın içinde hemşire damar yolu açmak için uğraşırken bir an dedim ki kendi kendime saatlerce olanı, biteni ve hatta olmayanı düşüneceğine Jim Carrey'in üç beş filmini izleseydin keşke.
Kıssadan hisse; siz siz olun, fazla derine dalmayın, kendi başınıza açılmayın.
Birine küfür edeceksen, "Allah seni anksiyete içinde bıraksın e mi?" de. Anksiyete sözcüğünü telaffuz etmeye dönmüyor mu dilin, o vakit "sebebsiz yere endişelenesin, oh canıma değsin" de diyebilirsin. Yalnız kafiye olsun diye söylediğin şu son "oh canıma değsin" söz öbeği, hafiften bedduaya girdi. Onun yerine şu cümleyi söyleyebilirsin misal "sebepsiz yere endişelenesin, tez vakitte kendine gelesin". İçim elvermedi kimse artık o kişiyi endişe denizinde çaresizce debelenir bırakmaya.
Hem eve ambülans çağırmak o kadar da büyütülcek bişi değilmiş. İnsanı tsünami misali etraflıca sallayan endişe dalgalarıyla boğuşurken numara yaptığını ya da abarttığını ihtimal dahilinde görerek "çabuk kendine gel, yemezler" mesajı vermek üzere "ambülans çağırıyorum bak" cümlesini kurar evdeki birinci dereceden yakının olan zatı muhteremler. Gölgelerinin gücü adına boğuşan kişi hafiften abartıyor ya da yalandan yere inliyorsa bu cümleyi maksimum 3. duyuşunda içinden "harbiden çağıracaklar, etrafı velveleye veriyorlar, kötüyüz dediysek o kadar da değil" sözlerini sarfederek kaportayı toparlar.
Ama bu sefer beni vuran endişe tsünamisinin şiddeti Kandilli rasatanesinden alınan bilgiye göre 7.9 idi. Hal böyle olunca ambülans daha çağırmadan geldi.
Ambülansın içinde hemşire damar yolu açmak için uğraşırken bir an dedim ki kendi kendime saatlerce olanı, biteni ve hatta olmayanı düşüneceğine Jim Carrey'in üç beş filmini izleseydin keşke.
Kıssadan hisse; siz siz olun, fazla derine dalmayın, kendi başınıza açılmayın.