Wednesday, January 22, 2014

everyday and in everyway i am getting better better and better

Söz ve müzik Demir Demirkan...
Şarkı gibi değil mi? Güne böyle başlamalı. Böyle başlamaya başladım ben. Ama her gün böyle yapmalı. 40 kere söylersen olurmuş. 40 bin kere söylersen Yoda olunurmuş.
Dün "Ben yattım, arkası yarın" diye havalı bir iyi geceler öpücüğü vermiştim ya size, (siz kim? Şimdilik facebook'ta blog adresini verdiğim 'durum güncellemesini' beğenerek kimliğini ifşa etmiş 12 kutsal kişi, 12 havari diyebiliriz) sonrasında öyle bir uyku kaçması, asi davranışlar sergileyen birtakım kas gruplarının hiç gereği yokken yay gibi gerilmesi sayesinde sabaha kadar gözümü kırpmadım. O nedenle bütün gün zombi gibi dolandım. Ama tüm bu zorlaştırıcı sebeplere rağmen uzun uzun aradan sonra ilk kez günde sadece 2 ativan almayı başardım!
Ha bir de 12 kişi demişken... 12 Kızgın Adam (12 Angry Men) filmini hatırladım. Sinemanın henüz renklenmediği zamanlarda çekilmiş roman kadar derine nüfuz eden bombastik bir filmdir. 
Dün gece sigarasını yakmış, ceketini omzuna atmış travolta gibi cool çekilirken huzurunuzdan, bu gece şehirler arası otobüste ağzı açık uyuya kalmış, başını uyurken iradesi dışında yanında oturan yabancının omzuna yaslamış, geceler öncesinden uykusuz final haftası yorgunu üniversite öğrencisinin mahcubiyetiyle salonunuzdaki tek kişilik koltukta sızıyorum izninizle...
Tatlı rüya. 
İyi gece.

Tuesday, January 21, 2014

ilk gün@dostlarpalas rehabilitasyon merkezi

Bugün kimyasallardan arınma, organik yöntemlerle bedeni ve ruhu yıkama paklama dönemi başladı. Tibet'te yaşıyor gibi bir dağın eteklerinde çimenlerin üzerinde oturduğumu farzettim ve bu hayalle kozyatağı'nda bir dairede, güneyto'nun hiçbir zaman uyumadığı odasının zeminini kaplayan ikea menşeili baykuş halının üzerine uzandım. Günün ilk ışıkları kapalı perdenin hafif aralık kalmış kanatlarından içeri süzülüyordu ve tam o esnada yıllardır birgün bile değişmeyen o sahne yaşanıyordu; kapı komşumuz sabah namazına gitmek üzere asansörün çağrı düğmesine basıyor, akabinde burnumun direğini sızlatan yağlı poğaça kokusunun yayıldığı 20 metre ötedeki pastanenin önüne bizim şirketin servisi yanaşıyordu bip bip sesiyle. Polisiye meraklısı bu ritüelden yarasa kulaklarım ve av köpeği burnum olduğu sonucunu çıkarmıştı bile.
Oysa ki hedefimiz katili bulmak değil, insanı dondurmam gaymak'ın bir cinnete bakar sözleriyle tabir ettiği noktaya getiren distonik kasılmaları bir nebze de olsa önlemek ve hatta sessiz adımlarla ilerleyerek sona erdirmekti. Bu amaçla elime yapışmış, adeta bir uzva dönüşmüş iphone-num'dan indirdiğim "aplikasyonlardan" en çok yıldız alanını seçip meditasyona başladım...
Meğerse yazmayalı Balzac olmuşum; bu kadar betimleme dolu bir girizgah beni bile şaşırttı sayın kimliği belirsiz ya da varolmayan kişiler...
Arkası yarın.
Ben yattım.