Sunday, March 23, 2014

Güldüğünde daha güzel oluyorsun, biliyor musun?

Günaydın! Sabah şerifleriniz hayırlı olsun kuzucuk familyasının değerli mensupları! Günlerden pazar, saatler 8'i gösteriyorken ve bittabi yataktan henüz çıkamıyorken size bağlanıyorum kardeşlerim! Bilenler bir kez daha duysun ya da kulaklarını tıkayıp ıslık çalsın, bilmeyenler de öğrensin; efendim neydi benim C Blok'taki bu daireye konuşlanma sebebim? Hedefi merkezi sinir sistemini kısa vadede mutlu edip kandırarak uzun vadede çökertmek olan uluslarası terör örgütü AIY Ativan İdman Yurdu'nun kökünü kazımak, bu sinsi ve hain kimyasal bileşenleri son damlasına kadar adeleli vücudumdan söküp atarak denize dökmekti. Değil mi saygıdeğer ve sevgi kumkuması kardeşlerim? Geldiğimiz noktada henüz bunu başaramadım ancak büyük ilerlemeler kaydettim. Misal kendilikliğinden hayata pozitif çerçeveden bakmayı iyiden iyiye pekiştirdim. İnsanlar ne der endişesini etraflıca azalttım. Mamafi olumsuz ruh durumları ve düşünce balonları etkilerini yitirince zevzevlik ve gevezelik kapasitem bir hayli güç kazandı sevgili son ütücü arkadaşlarım. Ve bu sebepten dün taaaaa Mecidiyeköy'den ancak 3 yıl sonra gelebilen büyük yorumcu, nadide insan dostum Mehmet'in, dostumun dostu benim de dostum sayılır kabülüyle yaklaştığım sevgili Serkan'ın ve Gökşin'in kafalarını ü-tü-le-dim. Adeta hiç susmadan motor gibi 5 saat konuştum. İlk kez tanıştığım için aramızda nasıl olsa bir hukuk henüz oluşmadı diye düşünerek Gökşin'in sözünü 22 kere kestim. Hem güldüm. Hem güldürdüm. Ahhh dopamin sen nelere kadirsin? 5 saat konuşan bir insanın çenesi yorulmaz mı arkadaş?
Ve 3'ünü otobüs durağında uğurlarken bir yandan Gökşin'den gün boyu sözünü kestiğim için toptan özür diliyor, öte yandan hala çocuğu konuşturmuyordum. Elimde olsa onlarla otobüse binip ergen liseliler gibi yüksek sesle konuşarak danalar gibi gülmeye devam edecektim. Derken ani ve kuvvetli bir irade göstererek 3 afacandan ayrılmayı başardım ve evime döndüm. Evim, güzel evim...
Pozitif çerçeveli gözlüklerim gözümde daima ve söylemiş miydim sitcom gibi hayatımız var bizim. Annemle aynı apartmanda oturuyoruz, A'dan Z'ye Mr. Smith imzalı kahve üretim merkezi CoffeeNutzLAB hemen karşı sokağımızda. Onun bir alt sokağında kayınvalidem oturuyor. Bizim yan apartmanda da az evvel bizimle çalışmaya başlayan bakıcımız. Pijama terlik takılmaca. Bir sürü problem çıkıyor, bazen o kadar absürd durumlar oluyor ki gülmek daha çok yakışıyor bu anlara. 
Gülünce çok güzel oluyorsun, biliyor musun? Mizah forever!
Haaa şu an ben bu satırları yazıyorken bir sürü genç, üniversite sınavı denen meşrulaştırılmış kitlesel işkence seansında. Allahım sen soktun, sen çıkar kuzucukları. Supergirl asistanım Elif, büyüksün!
Vee kardeş payı Selçuk Aydemir, gözüm üzerinde, haberin olsun! Peh peh peh peh peh peh peh...

Son söz: Haftaya bugün büyük gün. Gönderiyoruz bak, sonradan bilmiyordum, duymadım deme.

Thursday, March 20, 2014

Yıldız Ailesi

Rasim Amca ve Ayla Teyze doğduğum kasabada öğretmenlik yapan annemle babamın okulundaki meslektaşlarıydı. Rasim Amca da Ayla Teyze de Türkçe öğretmeniydi. İki aile arasındaki dostluğun temelleri atıldığında ben ve onların kızı Sevgi yeni doğmuş bebeklerdik. Yıldız ailesi birkaç yıl sonra kaplıcaları ve hamamlarıyla ve de ortasından geçen boklu deresiyle meşhur bu köhne kasabadan ayrılıp eşsiz güzellikteki memleketlerine kuzey Ege sahillerine geri döndüler. 
12 Eylül'ün eli kulağındayken bu kez biz tuttuk Ege sahillerinin yolunu. Annemgil kızları büyük şehirde okusun istiyorlardı. Tayinleri İzmir'e tam da babam içeri alınmışken çıkmıştı... Göç vakti geldiğinde kafam büyüklüğündeki beyaz kurdeleyle 3 ay olmuştu ilkokula başlayalı.
12 Eylül'ün ardındaki ilk yaz ise babamın Çanakkale'deki eğitimine gittik maaile. Matematik öğretmeni babam daha ileri seviyedeki matematik derslerine giriyordu bir lisede. Öğretmen anneler ve babalar kurslara devam ederken aileleri de onlara eşlik ediyorlardı. Yazın ders olmadığı için lisenin sınıfları yatakhanelere dönüştürülmüştü. Kadınlar ve çocuklar bir binada, erkekler ayrı binada kalıyorlardı. Bu, o yıllarda hep yapılan bir uygulamaydı. Yine babamın eğitimi için başka bir yaz da Mersin'e gitmiştik misal.
Çanakkale'deki o liseyi beni çok etkileyen bir olayla hatırlarım. Bir gün kadınlar koğuşundaki tuvaletlerin birinde benden daha küçük bir oğlanın tuvaletteki lavabolardan birini kırdığına şahit oldum. Annesi çok kızmıştı çocuğa. Sonra kantinde otururken ben, okul idaresinden birileri geldiler ve ortalığa "Falanca kattaki tuvaletin lavabosu kırılmış, kim kırdı bilen var mı?" diye sordular. Ben de iyi birşey yaptığımı düşünerek "Ben biliyorum" dedim ve bahçede oturan anne ve oğlunu idarecilere gösterdim. Sonra bunu böbürlenerek anneme anlatıyordum ki annem şöyle bir cümle kurdu: "Ezgi, bu yaptığın ispiyonculuktur ve ispiyonculuk çok kötü bir şeydir." Kulaklarıma kadar kızardım, ilk defa duyduğum, kopkorkutucu ispiyoncu sözcüğü her tekrarda daha da büyüyerek yankılandı, uğultular beynimi sardı. O aileyle göz göze gelmeyeyim diye ne yapacağımı bilemedim. Kalan 3-5 günü kendime zehir ettim, küçücük aklımla.
Eğitim bitince maaile feribota binip Çanakkale'den Eceabat'a Yıldız ailesinin yanına gittik. O zamanlar ailecek 4 kişiydik. 4ümüz Yıldız ailesiyle bir hafta çok güzel vakit geçirdik. İyilik meleklerinin yanında kendimizi hiç olmadığımız kadar mutlu hissettik.
Fotoğraflarımıza baktıkça o büyük mutluluk ve ardından gelen yıkım beni bir uçtan diğerine savuruyor. 
Hayatta bazı anlar çok zor.
Yıldızlar gibi su perileriyle karşılaşmak da.



Wednesday, March 19, 2014

Sağım solum, önüm arkam sosyal medya... Kurtarın beniiii, tutun elimden düşmeden!*

Sosyal medya ne kadar büyüdü anacım. Eskiden bir iki mecra varken şimdi sürüsüne bereket. Bu kadar platform arasında hedefine, emellerine doğru olanları tespit edip onları etkin olarak kullanabilmek için ciddi mesai harcamak gerek. Optimize fayda elde etmek üzere kendini parçalayan şöyle bir sosyal medya freak görüntüsü tahayyül ediyorum; masada bilgisayarının başına oturmuş, yanı başına da iphone ve ipad'i almış; bilgisayardan facebook hesabını her 5 dakikada bir refresh yapmakta ve az önce paylaştığı fotoğrafı kaç kişi like etmiş onu saymakta. Iphone'uyla twitter'da takip ettiklerinin son tweet'lerini okumakta, beğendiklerini retweetlemekte, Ipad'den instagramdaki birkaç fotoğrafı like edip yorum olarak da birkaç emoticon eklemekte. Hal böyle yoğun olunca yemek bile yiyemekte, markete bile gidememekte. Acil durum vakası... Derece derece kademe kademe kaplamış hayatımızı sanal dünya. Hızla artan mobil uygulamalar sayesinde zaman ve mekan sınırı olmadan internet olan her yerde "Bu dünyada ben de varım arkadaş" diyebiliriz; bak işte şimdi filancayla falanca yerdeyim, şunu yiyorum, haleti ruhiyem şöyle ve kahrolsun faşizm ve tek yol devrim!
Filancayla falanca yerde yemekteyim. Ama ikimiz de whatsupp'ta, kikte, snapchatte başkalarıyla konuşmaktan birbirimizin yüzüne zor bakıyor, zar zor 2 çift laf ediyoruz inan.
Literatüre geçti sosyal medya bağımlılığı. 
Reel dünyada söyleyemediklerimi patronuma, eşime, hükümete; söylüyorum burada rahatça herkese.
Teşhir ediyorum tüm hayatımı; yaptığım alışverişten çıktığım tatile kadar. Ve şunu farkedip ürperiyorum; teşhir etmek daha güzel reelini yaşamaktan.
Andy Warhol gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak derken yanılmış. Gerçek hayatta sosyofobiğim ama vine'da ne 15 dakikası 15 gündür en popüler benim.
Sağım solum, önüm arkam sosyal medya.
Ve bundandır işte; saatler sabah ezanına durmuş, o tatlı tatlı gelen uyku çoktan kaybolmuşken Osmanlı Padişahı Kazancı Bedük soyundan gelen bendeniz Ezgihanzade Hanımefendi fotoğraf editleyip, hashtag eklemekten yorgun, uykusuzluktan dönüşmüş bir zombiye, kafa gidik bir halde ekrana bön bön bakmaktaydım, 2 gün evveline kadar.
2 gündür şeker uykusu kaçmadan daha, bizim apartmanın giriş katında oturan anneme teslim ediyorum cep telefonunu, tableti. Mışıl mışıl uyuyorum, ışıl ışıl uyanıyorum...
Ya o değil de; Seda gız, ben neden patlayamadım instagramda, hayır anlamıyorum bir türlü ondan soruyorum. Tamam gız çemkirme. İyi ki bir sorduk. Hakkımız yeniyor herhalde di mi? Alla alla...

*Hayko Cepkin şarkısı Yarası Saklı'nın sözlerinden:
http://www.youtube.com/watch?v=1DADKcexqTw