Friday, September 25, 2015

Baba ve Oğul... Baba ve Kız...



Sokaklar kurban bayramı münasebetiyle hayvan ve pisliği kokuyordu bir süredir. Birkaç güne kadar geçer koku.

Bugün bayramın ikinci günü. Saat sabah 5.30.
Lokasyon İzmit.






Arkamdaki yatakta tatlı su balığı babasına yapışmış uyuyor, simbiyotik bir ilişki kurmuşlar baba ile oğul adeta.
Kızsa günlerden tam da bugün, yıllardan tam 12 yıl önce kaybetmiş babasını. Her ölüm erken değildir aslında. Ama baba erken gitmiş. Kızın daha soracak sorusu, kızacak ya da sıkı sıkı sarılacak sebepleri varmış oysa. Ve tıpkı bu gece olduğu gibi ansızın açıverince gözlerini parmak uçlarında sokularak yanına babasının nefes alıp almadığını kontrol edesi...
Babanın nefesi kızın yanında kesilmedi. Kız babasının sesini bir gece önce çalan telefonun ahizesini kaldırınca duydu son kez; "Ezguita telefonu annene verir misin" demişti baba sadece.
Her ölüm erken değildir ama kızın eski evinde kömür gözlü oğlan ve baba simbiyotik bir ilişki kuramadan gitmişler diğer mekana.
Bu kez kız ve anne kurmuşlar, kurmak zorunda kalmışlar, simbiyotik midir nedir her ne haltsa onu.
Nereden çıktı bu zehir zemberek konu?
Bildim ben, sebep kurban bayramı nedeniyle sokakları saran bu kesif koku.
Hem sen böyle iç karartmacı yazarsan kimse seni okumaz.
İnsanlar gülmek istiyor babe.
Gerçi Türkiye en az gülen insanlar ülkesiymiş, sokakta gülünce kendi kendine kaçık, deli, çılgın, kafası güzel besbelli denirmiş.
Varsın öyle olsun aman deyim Ezguita senin hashtaglar şunlar olsun:
#mutluyum #mutlusun #mutlu #mutluyuz #mutlusunuz #mutlular
#güzelim #pozitifim #kalkkalkdansedelim

https://www.youtube.com/watch?v=_rIvOAaGJek

Monday, September 7, 2015

"Sevdim Seni Bir Kere" Listem

Wim Wenders'in Paris Teksas filmde Natasha Kinski
Anı yaşıyorum. Memento filmindeki yakışıklı zibidi Guy Pearce'a benzetiyorum kendimi. Her nedense Guy Pearce sıkı bir abi ama bir türlü as oyuncu olamadı; bir Christian Bale gibi misal. Bu iki oyuncudan boşuna bahsetmedim. Memento'yu da, Christian Bale'in oynadığı Batman Begins'i de (2005) Christopher Nolan adındaki dahiyane yönetmen çekti. Nolan bir büyük usta, ben Insomnia ile vuruldum kendisine ve Inception'la tapanzi noktasına geldim. Ona açık çek yazdım. Hamili yakinimdir. Her sözünün altına imzamı atarım. Çoktan girdi "Sevdim seni bir kere" listeme.
"Sevdim seni bir kere" listesi tıpkı bir şirketin Yönetim Kurulu üyelerinin listesi gibidir.
Anlatayım.
Bu aralar 40 yaşına taktım ya. 40 yaşına adım attığında; ilgi duyduğun alan(lar)da öyle daha önce tüm yapılanları, yazılı ve sözlü tüm külliyatı hatmetmiş olmana hiiççç gerek yok. Ortalamanın iki tık üstü bir zeka ve ilgi ile uğraştığın konuya dahil olduysan şayet çalıştığın, sevdiğin işte başarılı olman mümkün. Genel Müdürlüğe kadar götürür seni bu çaba. İşte burada anahtar sözcük 40 yaşa gelene kadar edindiğin tecrübe.
Sana "Genel Müdürlük" kapısını açtıran diğer parola ise o yaşa gelene kadar 38bin kere test ettiğin, kimi zaman kopup, geçen zamanla yeniden el ele verdiğin dostlar, arkadaşlar, değeri unutulsa da hatırlanan insanlar; daha kısa bir tabirle EKİBİN... İşte "Sevdim seni bir kere" listen.

40 yaşına geldim. Mutluyum, gururluyum, özgüvenim Himalayalar'ın tepesine çıkıp bayrağı dikti.
Çünkü Genel Müdürüm bir nevi.
Bir film gösterime girdi ve ben izlemedim. İnsanlar hep bu filmden söz ediyor. Ararım hemen Halit Bey'i, sinema ve edebiyatta çok güvenirim kendisine. Evet siz de farkettiniz; "Kim 500 milyar ister?" yarışmasındaki telefon hakkı formatı misali. Ayarcı'nın dediği benim dediğimdir ya da birkaç itiraz noktam vardır pahası olsa olsa darası kadar değeri olan.

Ve siyasette bir Avni abi vardır, dünya tatlısıdır sevdiğine. Evi de Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Kütüphanesi gibidir. Okur ama ne okur. Ve en imrenilesi hiçbirini unutmaz, filin hafızasıdır hafızası.

Gelelim Hollanda Kraliyet Ailesi'nin alternatif Çin Tıbbı Doktoru olarak görev yapmakta olan Elifs Chan Yung kişisine. Bu insan evladı çoktan toprak olan İktisat Bankası'nın bana tek hediyesidir. Ne zaman hata yapsam, tepe taklak yuvarlansam elimden tutup kaldırır. Tamam var küsmemiz, barışmamız ama beta testlerini çoktan geçtik, birkaç ömürlük anı biriktirdik.
Bugün senin doğumgünün. Hem sarhoşsun hem uzaktasın. Bu yazı sana doğum günü hediyem. Saat 12 olmadan yetiştirdim. Peki hatırlar mısın Paris Teksas'ı beraber izledik Kuştepe Kampüsü'nde. O yokuşu ağlayıp inceden, çıktık tek bir söz edemeden...



Tuesday, August 25, 2015

Miss Kittin & The Hacker - Frank Sinatra

Birkaç gün önce Hale'nin doğum günüymüş. O da 40'ına girmekteymiş benim birkaç ay önce girdiğim gibi. Aynı yaşa basmışız bambaşka hislerle.
Eee boşuna dememişler dünyada 1000 çeşit insan var diye. Sen de 1000, ben deyim 1001 ve geçelim oradan 1001 gece masallarına.
Ve 1001 olsun kesişim kümemizin elemanı, esas hikaye olsun 30 ila 40 yaş arası. Gözünü kapa bak, şimdi de aç. 10 yıl işte böyle geçti sayın Haydarpaşa Tren Garı'ndan kalkan Anadolu Ekspres yolcuları. Siz bir gece trene bindiniz, sabah oldu her zamanki gibi ya da hep size denk geldiği gibi bir saat kadar rötarlı Ankara'da trenden indiniz, Güneyto'nun akranlarından bir çocuk bir elinde biberon, diğer elinde okşamakta olduğu saçınız, daldı uykuya bir gece, sabah bir gece önce geç uyumasından kelli, bir süre rötarlı açtı gözlerini.
İşte hepi topu bu kadar zaman geçmiş gibi 30'dunuz yeni, bir de baktınız 40 olmuşsunuz. 
40 yaşı sevmedim ben, doğumgünümden belliydi zaten. O yüzden bir müddet 30'lara dönmeye karar verdim. Playlist'ten başladım değiştirmeye; bundan böyle bir nevi "Reggaeton is dead baby, Reggaeton is dead"*. Yaşasın elektronik müzik!. 

Bunun üzerine Spotify'ı karıştırmaya başladım ve Bismillah demeden, 30uma yeni ayak basmışken insanı the coolest havasına saniyesinde sokan, 9-6 sünepe banka çalışanı kimliğinden bir anda uzaklaştırıp duayen celebrity efekti yaratarak asi, isyankar bir modda indigo'nun kalabalığına bulaşmadan içeri girip True blue zamanlarındaki Madonna edasıyla adımlar attıran Miss Kittin ve edepsiz şarkısı Frank Sinatra'ya rastlamaz mıyım?

Merak edenler için link: http://youtu.be/G8Q2McwqMPc

Ama bir süredir sinema ve müzik dünyasını yakın markajdan çıkardım, arada bakıp çıkmaktayım. Bu iki dosyayı tekrar tozlu raftan indireceğim. Titizlikle inceleyeceğim. 

İpek ve Cihan'ın gazıyla başladığım kitap yazılmakta tarafımdan. Bu yaz biter dedimdi. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Açıkcası hiçbir hesap tutmadı bu yaz, z raporu her gün şaştı. Oysa 40 yaş icabı üstüme rahat birşeyler giyip minimalist bir yaşama geçiş yapmayı planlıyordum ki faniladan başlayarak kazak ve palto sırtımda, postallar ayaklarımda denizin dibini boyladım. Yükümü azaltıyım derken sekiz katına çıkardım, çıkardın, çıkardı... 40 yaş çok sert başladı...