Monday, October 26, 2015

Bir Gün Okula Giderken - Bölüm 2: Karanlık Şehir*


Eveeeet, nerde kalmıştık? 

Bundan bir 10 gün kadar önce hocaları ve öğrencileriyle "çılgın" bir ortam oluşturan Boğaziçi Matematik bölümünden sözetmiştim. Zeka ve özgüven seviyesini bir hayli düşürürken dengesizlik, tutarsızlık katsayılarını iyiden iyiye artırması ile dört düvele nam salmış bu bölüm, karabasan misali üstümüze çöküvermişti. 
Hele bir de politikayı takip ediyorsan, misal tek yaptığın Özgür Gündem okumak bile olsa okulun dışındaki hayat da pek albenili değildi hani.
Doğal gazdan ziyade kömür yakılan kış aylarında saç telinden ayak parmağına kadar sinen o kesif koku ve şehre çöken pis hava ile dekor tamamlanıyor, hayatlarımız distopik bir filme dönüşüyordu iyiden iyiye, sonunda hep kötülerin kazandığı.

Böylesine kararmışken şehir ve ben, hayatı renklendiren büyülü yedinci sanattan umutlanarak defalarca gidip geldiğim klübün kapısını en nihayet tıklattım ve içeri girdim. İçeride uzun dikdörtgen bir masanın çevresinde 10 kişi kadar toplanmış, İtalyan yeni gerçekçilik akımı üzerine bir çalışma yapıyorlardı. Kısa boylu, zayıf, beyaz teniyle tezat simsiyah saçları ve uzun sakalları olan, sert bakışlı bir adam (adının sonradan Bay Z. olduğunu öğrendiğim) aralıksız konuşuyordu. Bense bir es vermesini bekliyordum, öyle ayakta kala kalmıştım. İnceden terlemeye başlamıştım hatta. Derken mavinin bir acayip tonu gözleri olan, sürekli birkaç parmağıyla saçlarıyla oynayan, Bay Z.'nin yanında oturan başka bir kişi (adının sonradan Emin Alper** olduğunu öğrendiğim) bu bitmek bilmez monologu keserek beni boş bir sandalyeye oturttu.

O gün ve onu takip eden günler ve hatta yıllar zamanı geldiğinde Emin'in de yönetmen olup (imdb'de 7'nin üzerinde puanı olan!) okkalı filmler çekeceğini tahmin bile edemezdim. Ama tek bir sözcük söylemeden meraklı, çekingen ve pür dikkat dinlediğim, gözlemlediğim o ilk toplantının sonunda odadan çıkarken birtakım kanaatlar edinmiştim; bilginin de kötü niyetler güdüldüğünde iktidar aracı olarak kullanılabileceği gibi.

Devamı az sonra. Sen sigara molası ver gel.

(*) Alex Proyas'ın 1998 yapımı filmi
(**) Tepenin Ardı ve Abluka filmlerinin yönetmeni


Friday, October 16, 2015

Komşu Komşu Hu Hu Oğlun Geldi mi? Ne Getirdi?

Roberto Rodriguez'in 2003 yapımı Bir Zamanlar Meksika'da adlı filminin bir illüstrasyonu (Selma Hayek, Jonny Depp ve Antonio Banderas)
İçimden geçenleri yazmam mümkün değil. Çünkü negatif hepsi. Şu an hepsi negatif. Günümüzde ise negatif konuşmak çok uncool. Ağlamak da. Ağlıyorsan zayıfsın, güçsüzsün. Negatiflere, ağlayanlara, güçsüzlere yer yok. Bir de şişmanlara. Bakıyorum artık nerdeyse herkes kilo olarak zayıf. Herkes mutlu. Herkesin burnu havada. Herkes assolist. Herkes kendine uyan birkaç filtre, birkaç hashtag bulmuş. Hastalar, güçsüzler, şişmanlar, fakirler görüntü bozuyor. 
İtiraflardayım. Zaman zaman. İşte şimdi de.
Bir düşmekteyim bir kalkmakta. Sıklıkla sendelemekteyim.
Gülüşlü yazamıyorum.
Hadi benden geçtim. Katliamlar ülkesi oldu ülkemiz. Ruanda'dan korkardık ya biz, dünya alem bizden korkmakta şüphesiz.
Olanlara bakınca akıl ya durmakta ya da baştan gitmekte.
Bomba atılır sivillerin üstüne. Bu, bir.
Ölü ve yaralılarla doludur meydan. 
Bağrış çığrış. 
Bomba yetmez, kalan sağlar mı var, onlar da ölsün hesabı. Gaz bombası, tazyikli su, önümüze gelene bin tekme tokat, bir de jop ve hatta silah. Bunlar da iki ve üç ve dört...
Tabi ki Roberto Rodriguez'in Ankara, Sıhhıye Meydanı'nda çektiği filmden söz ediyorum. Pes doğrusu, gerçek mi sandınız?
Filmin adı; "Bir zamanlar Ankara'da." "Nuri Bilge Ceylan'dan arak kesin" dediniz belki içinizden. Değil ama. "Bir Zamanlar Anadolu'da*"dan önce "Bir Zamanlar Meksika'da"yı çekmişti Robertitito. Araklasa araklasa NBC araklamış olur. Ne zırvalıyorsun Ezguita? Ne arağı? Ne küreği? NBC bir usta. Roberto bir başka usta. Bambaşka paralel ve meridyenlerde bambaşka filmler çekmekteler. Ne güzel. İkisine de var yer bu dünyada.
Tıpkı sana, bana, kara kediye, ağaca, suya, ineğe, dağa yer olduğu gibi bu dünyada sana Selahattin; sana da yer var.

(*)NBC'nin (Nuri Bilge Ceylan) 2011 yapımı filmi 

Tuesday, September 29, 2015

Bir Gün Okula Giderken - Bölüm 1: Vampirle Görüşme


Dikkat: Aşağıdaki yazı birtakım matematiksel terimler ve espriler içermektedir.

Yıllar yıllar önce, 90'lı yıllarda doğanlar henüz bebe iken boğaza nazır, enfes doğaya, mimariye, atmosfere ve manzaraya sahip dünyadaki sayılı okullardan birinde her ne hikmetse matematik okumakta idim. Bana kalsa genelleme yapmakta hiçbir beis görmeyeceğim ama mesnetsiz sallıyo demesinler, en azından şundan %82 eminim, matematik bölümü gerek hocalar ve gerekse öğrenciler açısından bir hayli renkli, çatlak, nevi şahsına münhasır bireylerle doluydu, ben de dahil. Anlatacak ve de yuhanzi nidaları attıracak öyle çok olay var ki, di mi canım arkadaşım? Bu soruyu direkt sana sordum Füsun. 
Müge'yi bu işin içine hiç sokmayalım; zira kendisi matematik lisans eğitimi yetmezmiş gibi üstüne dünyanın unuttuğu, işte bu sebepten de Coen Kardeşler'in Fargo'yu çekerek hatırlattığı, eskimolara 233 km kala, karlı kaplı coğrafyaya gidip predoc, doc, postdoc, artık Allah ne verdiyse onları yapıp, ve hatta Fargo'nun çekimleri esnasında Steve Buscemi'yle tanışıp ülkemize döndü. Bir müddet görüşemedik. Dil konusunda özel bir yeteneği olan Müge, Türkçe ve Grek alfabesiyle İngilizceyi harmanlamış değişik bir tür denemesine girmişti. Ben ilk kızı doğduğunda ona pısay*, muhtemel bir ikinci olursa da kısay* ismini verir diye korkuyordum. Çok şükür vatanımıza tekrar adapte oldu. Kızının adını Eylül koymakla kalmayıp Güneytito'nun isim annesi koltuğunu Seda ile paylaştı. Paylaşımda hiçbir sorun çıkmadı; tek sayılı günler Seda'nın, çift sayılı günler de Müge'nin oldu. (Hocam nasılım ama; bire bir ve içine bir fonksiyon, eleman sayıları eşit olmasın sakın? (Matematiksel bir espri, baba esprisi sanılmasın aman diyim))
Bizler (50 kişilik bölümde 43 kişi) teoremler, lemmalar, assumptionlar ve akabinde show that, prove that ile cebelleşirken, "ya ben burayı kazandığıma göre zekiydim sanki, ama okuyom, bakıyom, ekliyom, çıkarıyom (O zamanlar bendeki İzmir aksanı henüz kaybolmamıştı) hiç ama hiç bişi anlamıyom, aptal mıyım mı acaba" haleti ruhiyesi içinde düş baba düş düş özgüveni düşürürken nicedir artan bir merakla uzaktan gizlice izlediğim, sinema klübünün kapısını ansızın gelen bir cesaretle çaldım ve içeri girdim.


Arkası fena halde yarın...

*Matematikte Grek alfabesi kullanılıyor. Okunuşları pısay ve kısay olan harfler de şunlar:
ψ: psei
ξ: ksei