Wednesday, February 12, 2014

Okurlarını taciz eden yazar Bronx'taki dairesinde kıskıvrak yakalandı


Blog haddini aştı, Sigourney Weaver'ı yutmaya çalışan yaratığa benzeme peşinde. Bendeniz "Ezguita from the blog"* "How to heal yourself" (kendi kendini iyileştirmenin yolu) başlığı altında 99 günlük bir yolculuğa çıkmış ve yol boyunca yaşadıklarımı, hissettiklerimi 75 milyonla paylaşmak için Bronx'taki bu daireyi (ezguita.blogspot.com) tutmuştum. Anahtar sözcükler doğu felsefesi, doğu tıbbı, yoga, meditasyon, huzur, düzgün beslenme, egzersiz vs idi. Tam bu noktada nadide çabamı özetleyen, Bukra'nın facebook'ta paylaştığı bir alıntıyı alıntılamak istiyorum:"Mantıklı bir adamım, Batı tıbbının eksikliklerini görebiliyorum. Diyelim ki babam kaza geçirdi yahut akut bir rahatsızlığı var. Soruyorlar; “Batı tıbbı mı uygulansın, Doğu tıbbı mı?” İlkini seçiyorum. Ama diyelim ki babamın ömür boyu sürecek kronik bir rahatsızlığı var, o zaman ikincisi… Batı tıbbı semptomatik ve hızlı tedavi odaklı ama bazı uygulamaların bağışıklık sistemini çökerttiğini, uzun vadede başka organların işleyişini bozduğunu görmek lazım. Dolayısıyla geleneksel Doğu tıbbının modern Batı tıbbının yapamadıklarını yapmak, onu tamamlamak gibi bir işlevi var, o yüzden ikisi de vazgeçilmez."İşte niyet buyken, Ativan İdman Yurdu'na karşı bu kadar kısa sürede elde ettiğim başarıya doktorlar bile şaşırmışken c blok yönetimi ele geçirme faaliyetlerine başladı.Birkaç gündür blogla yatıp blogla kalkar oldum. Müge'yi, Füsun'u, Seda'yı, Mehmet'i ve Kaardi'yi günde birkaç kez arayıp "okuyun" diye taciz ettim, whatsup'tan da Elif'i ve Çağrı'yı. Barış'a sabahın köründe "Yazılarıma yorum yaparsan seni yazarım" diyerek bir nevi rüşvet teklifinde bulundum. Telefonda önemli şeyler anlatan İpek'e zırt pırt araya girip, kızın sözünü alakasız cümlelerle kesip konuyu Bronx'taki daireye getirmeye çalıştım. Üst kat komşumuz Ferda Abla'ya yemek tarifi sorarken maç kritikleri izleyen eşi Hidayet Bey'e ve peygamber sabrına ve havalimanı kulesinde çalışan yetkilinin dikkatine, özenine sahip aile terapistimiz Nilüfer Hanım'a kaşla göz arasında "Oku, oku, oku" diye direktif verdim. Horul horul uyumakta olan Mr. Smith'i gecenin bir vakti ağlamaklı bir sesle uyandırıp "nolur okuuu" diyerek işten güçten bitap düşmüş adamcağıza adeta yalvardım. Cevabımı aldım.
Bunlar burada saydıklarım. Orada on katı duruyor saymadıklarım.Tacizlerime son veriyor ama yazmaya devam ediyorum kuzucuklarım.Alp'ten de nicedir ses çıkmıyor gerçi ama...(*)Jennifer Lopez'in J'lo from the Block şarkısına gönderme yaptım. "Şöhretin, paranın dibine vursam da geldiğim yeri unutmadım, hala varoştaki kızım" diyor J'lo bu şarkısında. Ahanda klibi (Ben Affleck'e dikkat, yıkılıyorrr)

http://www.youtube.com/watch?v=dly6p4Fu5TE&feature=kp

Tuesday, February 11, 2014

Çalarken dinlet, bozuk ama senin niyet!

Biraz önce "çalarken dinlet"*lere dadandım. Bedük denedim; "My woman" yoktu. Depeche Mode ve Led Zeppelin de külliyen yoktu... Ordan ona, ondan buna atlarken önce Kardeş Türküler - De Bila Beto, en son olarak da Rojda - Ax Le Gıdye'yi tanımladım, kafamda binbir soru işaretiyle. Soru işaretleri hala kafamda, silindir şeklindeki bonibon kutusunda bir o yana, bir bu yana devrilen, devrildikçe de hışır hışır ses çıkaran küçük, yuvarlak, rengarenk şekerler gibi "dön baba dön dön" dönüyor. Sırayla çevremdeki insanlar geçiyor gözlerimin önünden; tanıdığım ve telefonla iletişim kurduğum insanlar. (Asia Argento, Penelope Cruz, Takeshi Kitano, Quentin Tarantino falan filan işte.) Acaba Kürtçe bir "çalarken dinlet" tanımladığım için (bir önceki de Hayko Cepkin'di, anladınız siz ne demek istediğimi) bana kızarlar, gıcık olurlar, beni marjinal bulurlar mıydı? Ya ne gerek vardı şimdi buna? Ve hatta şu cümleyi bile kurarlar diye korkuyorum; "Bu yaşa geldin, hala dikkat çekmeye mi çalışıyorsun?"
No no no (Don't phunk with my heart)! Nein! Hayır!
Sadece şarkıyı çok sevdiğim için koydum, tıpkı diğer şarkılar gibi.
Ama sevgili ve hassas ülkemde herşey dış mihrak menşeili, her öküzün altında mutlaka bir buzağı yatıyor.

Yaptığımın doğru olup olmadığını değil, ne kadar yanlış olduğunu sormak için bu şarkıyı bana ilk kez dinleten arkadaşım Gül'ü aradım (Kendisinin yeni kitabı çıktı, ayıptır söylemesi kitap İngilizce ve D&R'da değil Amazon'da satılıyor. Yaaa naber? Kitabın konusu pek matah sayılmaz; çingeneler, artık nelerini yazdıysa) Bu parantezden sonra farkettim ki "danıştığım kişiye bak; bozacının şahidi şıracı!"
Zaten telefonu açmadı. İzmir'de yaşıyor artık. Herhalde Kadıfekale'ye** falan gitti...
Sabaha kalmaz değiştiririm ben bu "çalarken dinlet"i.
Justin Timberlake vesaire yaparım.
Nelerle uğraşıyoruz Allahım.

Fırat'ın sözleriyle:
G*t, b*k, s*ç.
Allam töbe töbe.

*Çalarken dinlet: GSM operatörlerinin çıkardığı bir ürün. Sen beni aradığında misal Michael Jackson'dan bir şarkı çalıyor.
**İstanbul'un Dolapderesi






Sunday, February 9, 2014

Ciwan Haco & Şivan Perwer

"Güzel, yalnız; militarist ve sofu yalnız" ülkemde yine ortalık karıştı. Siyasetçiler hep ama hep yalan söylüyor, yalan söyleyerek iktidara geliyor, iktidardaki siyasi görüşü ve söylemi ne olursa olsun adım adım kadrolaşıyor, binbir yolsuzlukla sekiz gömlek sülalesini zengin ediyor ve giderek diktatörleşiyor. Aklım ermeye başlarken mamemleket yaşadığımız 80 darbesinden beri bunu bizzat görüyorum. Hangi iktidar daha kötü, daha yalancı, daha gaddar, daha kan dökücü karar vermesi zor, hatta imkansız. Bakınız: 12 Eylül'de ordu iktidara el koymuşken Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar. Bakınız: ANAP ve DYP iktidarı hüküm sürerken işlenen faili meçhul cinayetler, 1996'da Susurluk'ta derin devletin trafik kazası geçirmesi. Bakınız: 1993'te bu kez SHP ve DYP koalisyonu iktidardayken milyonların gözü önünde Sivas'ta 35 insanın tv canlı yayınında yakılması... Bir çırpıda aklıma gelen bu denli vahşi hikayeler ahir zamanlar fantastik hikayesi Game Of Thrones'da bile yok. Yurdumun belleği zayıf insanları geçmişi hep unutuyor, en çok son geleni hatırlıyor ve onu en kötü sanıyor. Oysa baskıcı iktidar dolu dizgin, gece gündüz 24 saat non-stop.
Bu, ayın görünen yüzü. Karanlık yüzde ise görünen yüzde yaşananların bir kurgu olduğu, birtakım güç merkezlerinin yazdığı senaryonun hayata geçirildiği gerçeği var. Hollywood'da 24 dizisini yazan ekip mi realitede yaşanan olaylardan etkilendi? Yoksa ülkelerin yazgısını çizen karanlık güçler 24 dizisini mi hayata geçiriyor? Birbirini besleyen, işbirliği ve elbirliği ile güçlenen, simbiyotik bir ilişki aslında bu.
Hükümetler, iktidarlar Karagöz ve Hacivat gibi sahnede oynarken, perde arkasında bunları oynatan soğukkanlı, ağır kanlı abiler.
Hal böyle iken geçmişin "hızlı" aktivisti ben bu senaryonun oyuncusu olamayacağımı ya da olmayacağımı gördüm ve olan bitene ilgisiz kalmayı yeğledim. Ama duyarsız değilim. Tüm duyularımı bu dünyaya kapatmaya çalışsam da.
Amca bak istediğin oldu. Ben de siyasetten söz ettim.
Oysa listede bir Beyonce, bir Shakira olsun, bir J'lo olsun popüler kültürün tanrıçaları vardı. Kimilerine göre konu ne kadar junk'tı...

Sözlerime burada son veriyorum ve aranızdan ayrılırken engelleyemediğim bir cıvıma isteğiyle size şu şarkıyı söylüyorum:

Bir kere yetmez iki kere sev beni
Üç köşe yetmez karelere böl beni*

*Umay Umay şarkısı

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/59603/umay-umay-bol-beni